Biz insanlar yapımız itibari ile alışkanlıklarımızı, değerlerimizin önüne geçirmeye bayılırız. Ne gibi derseniz, küçük bir örnek vereyim: Hemen hepimiz daha bugünü yaşayamazken yarınımızdan kaygı duyarız.
Bunu çoğumuz aşka da yansıtmış durumdayız. Mutluluklarımızı yaşayamadan acaba bir gün bitecek mi sorularını sorarız kendimize ve farkında olmadan bitmeyecek olsa dahi kendimizi şartladığımızdan bitirme ihtiyacı duyarız. Sonra mı? Sonrası o kadar anıdan geriye kalan hayaller ve ardından gelen bir daha hiç yaşanmayacak uçurumu… Sonuç? Bir sürü acı…
Başka bir örnekle: “Eğer çok gülersek, sonunda mutlaka ağlarız.” Kim kurmuş bu cümleyi bilen yok. Belki de durmadan gülen bir çocuğa veya kahkaha atan bir çocuğa annesinin bir tokat atması üzerine ortaya atılmış bir cümle. Neden şu an 80 milyon insan bu cümle ile şartlıyor ki kendini? Siz hiç çok mutlu diye oturup üzülen insanlar gördünüz mü, ben gördüm. O kadar şartlamışlar ki kendilerini, çok gülen çok ağlar sözü dönmüş, olmuş sana çok mutlu olan çok üzülür…
Yapmayın Allah aşkına, sizler izin vermedikçe kim üzebilir ki sizi, hem sizler birilerini üzmediyseniz kim neden mutsuz etmek için uğraşsın ki sizleri?
Bunları yazmak çok komik geliyor aslında biliyor musunuz, insanlara mutluluklarından daha önemli bir şeyin olmadığını ben söylüyorum buradan... Bunları düşünecek dahi vaktimiz kalmamış bir şeylere şartlanmaktan…
“Birçoğumuz daha gülerken bile acaba sonra çok mu ağlayacağız korkusuyla yaşayan insanlarız. O kadar şartlanmışız ki kendimizi bazı şeylere hayatta en çok önem verdiğimiz mutluluğumuzu bile doya doya yaşayamaz haldeyiz.”