Gelme


Yüreği bir parça eksik olunca insanın geceleri uyku tutmuyor… Bende yüreğinin en büyük parçası eksik olan onca insandan biriyim. Genelde yatağımın yastık kısmına birleşik oturarak sessiz çığlıklar eşliğinde gözyaşlarımı akıtıyorum içime. Sonra uzanıyorum kısa bir zaman. Sağa sola dönmekten yorulup daha fazla diretmeden, bilgisayarımı alarak bir film açıyorum. O da ayrı hatırlatıyor seni…

Filmden çok, eski anılarımı izliyorum hayal dünyamda. Gelip başını omzuma koyduğun ve birkaç film birden devirdiğimiz günlerden bahsediyorum. Bazen uykuya dalardın, sonra da uyanınca kızardın kendine yine filmin sonunu göremedim diye. Bilirdim saçlarınla oynadığımda uyuyacağını ama yine de tutamazdım kendimi, parmaklarımı tel tel saçlarının arasında dolandırır gözlerinin kapanana kadar durmazdım. Öylesine hoşuma giderdi ki, her an film izlemek isterdim. 

Ve sen öyle güzel uyurdun ki uyandırmaya kıyamazdım. Sırf sen uyanma diye saatlerce yerimden kımıldamaz, biten filmden sonra çoğu zaman bilgisayarın boş ekranını izler dururdum. Yüzünü izlemek isterdim bazen ama kımıldayınca, uyanacağından korkar öylece dururdum sen gözlerini açana kadar. Hep gülerek uyanırdın ya hani… Dünyalar benim olurdu sanki. Biliyor musun? Hala gülüşünü özlüyorum…

Sonra birden kendime geliyorum ve film yarılarınmış. Oysa ben daha filmin başını bile hatırlamıyorum. Anlayacağın sensiz film izlemenin bile tadı tuzu yok… Saat iki, üç civarı oldu mu heyecanlanıyorum çünkü sen hep bu saatlerde arardın beni. Ümitler gerçekten de yoruyormuş insanı, saat ne zaman dördü gösterse durduğum yerde bir bitkinlik çöküyor üzerime. Şimdi aklıma geldi, sen de uyutmazdın bu saatlerde. Ya menemen diye tuttururdun ya da çorba. Bazen sırf bu yüzden kızardım kendime nerden söyledim sana güzel yemek yaptığımı… Mercimek çorbasını çok severdin, annemden daha güzel yapıyorsun derdin ya hala aklıma geldikçe gülüyorum. Ve ben senin geleceğin günler sabah uyanır uyanmaz menemen ve mercimek çorbası malzemesi alırdım… 

Sen bilmiyorsun ama ben sana ne zaman yok desem canım acıyordu. Hem de öylesine acıyordu ki sana yok dememek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Çünkü sana yok demek yüreğimde ki seni incitmek gibi bir şeydi…

En acısı da ne biliyor musun? Her sabah ezanında söz verirdik ya birbirimize, başka kimse olmayacak diye, zor geliyor şimdi ezanı şahit tutarak verdiğimiz sözleri yemek. Bildiğin ağrıma gidiyor işte. 

Mutlu ol her neredeysen, sen bu kadar işlemişken yüreğime, ben mutlu olamıyorum. Hem varlığın hem de yokluğun ayrı ayrı dokunuyor yüreğime. Ayrı ayrı acılarını tattırıyorlar. Sanırım acı sen diye işlemiş bedenime… Çok denedim seni unutmayı ama ben unutmayı da sende unuttum… 

Bedenin bu kadar gelmek bilmezken, ruhun ne istiyor ki benden? Tükenmişliğim hiç mi acıtmıyor içini? Sen nasıl umursamaz olabildin, ömrüm dediğin insana karşı? Bu kadar mı değersizdi ömrün? Bakma cümlelerime ben de gelmeni istemiyorum artık. Bu halimi daha çok sevdim ben. O eski halimle bir sana okutamazken birkaç cümlemi, şimdi beni benden daha iyi anlayan herkes okuyor… Dedim ya ben bu halimi daha çok sevdim, o yüzden gelme…

“Bazen sayfalarca mektuplar yazarsın sadece bir insana okutmak için ama o bırakın okumayı açıp bakmaya dahi tenezzül etmez. Baktınız ki sizde de aynısı oluyor göndermeyin o mektupları bir internet sitesi açıp orda yayınlayın veya biriktirin bir kutuda ve yeterli sayıya ulaştığında kitaplaştırın, bırakın sizi sadece sizden daha iyi anlayan insanlar okusun…”


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski